Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkin ve agresif devletler karşısında, artık kurallarını kendisinin koymadığı bir dünyaya karşı mücadele vermeye, hayatta kalmaya çalışıyordu. Selim Deringil, imparatorluğu, ‘ömrü moderniteyi vefa eden son büyük Müslüman dünya imparatoru’ olarak gösterir. Trablusgarp, 19. yüzyıl Osmanlı dünyasında ileri karakol olma vasfından öteye geçemese de Osmanlı’nın Afrika’da kalan son Türk toprağı olması bakımından sembolik önemi yüksekti.
1884’teki Berlin Afrika Konferansı ile ‘Afrika’nın paylaşılması’ kararlaştırıldıktan sonra (doğrusu büyük devlerler arası paylaşım), açıkçası Osmanlı’nın Afrika’daki eyaletlerini koruması pek de mümkün değildi.
1835’de Cezayir’in 1881’de Tunus’un Fransızlarca, 1882’de de Mısır’ın İngilizlerce işgali, Osmanlı’nın Trablusgarp ile olan kara ve deniz bağlantısını kaybetmesine neden oldu. Dünyanın o dönem için 7 harika gücünün (Düvel-i Muazzama) en zayıf halkası İtalya, geç katıldığı sömürgecilik yarışında, ‘müşkül’ durumdaki Osmanlı’ya karşı gözünü çizmenin ayağında yer alan Trablusgarp’a dikti.
Libya, İtalya’nın askerî harekâtı için hem rahat bir lojistik destek imkanı sunuyor hem de zengin kaynaklarıyla iştah kabartıyordu. İtalyan genelkurmayı, ülkelerinin güneyindeki Libya harekâtını “Askerî Turistik Sefer” olarak nitelendiriyordu. Zira Osmanlı bu uzak eyaletini bir avuç askerle idare etmeye çabalıyordu.1*
1*
Savaş başladığında Trablusgarp’ta Miralay Neşet Bey komutasında mevcudu yalnızca birkaç binlik Türk kuvveti bulunuyordu. 22 Eylül’de Derne vapuruyla gelen silah ve cephane haricinde birliklerin elinde başka hiçbir güç yoktu. Osmanlı kabinesinde Trablusgarp’ın askerî anlamda savunulmasıyla ilgili farklı görüşler vardı. Örneğin Ahmet Muhtar Paşa’ya göre burayı askerî anlamda savunmak bir cinayetti. (Mahmut Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, Milli Eğitim Basımevi, 1965 Cilt 2, Sayfa 1086)
İtalyanlar, Trablusgarp’ı işgali 30 yıldan fazla süredir tasarlıyorlardı. Bununla birlikte Osmanlı hükümetinin Abdülhamid döneminden başlayarak Trablusgarp’a gereken önemi vermemesi sonucunda İtalya 1900’lerin başından itibaren bölgeye ticari, siyasi ve eğitim açısından nüfuz eden İtalyan hükümeti, aslında bölgede fiilen işgalci konumuna gelmeyi başardı. Geriye yalnızca, koşulların oluştuğu takdirde Avrupalı devletlerin ikna edilmesi kaldı.
Bunun için de ilk olarak 1887’de Almanya ve Avusturya’nın onayını almışlardı. 1890’da İngiltere, 1900’de Fransa ve nihayet 1909’da da Rusya işgale karşı ikna edildi. Fransa’nın Fas üzerinde manda yönetimi kurmak amacıyla 1911’de harekete geçmesi ve Osmanlı yöneticilerinin Libya politikası konusunda akıl almaz hataları karşısında İtalya da daha fazla beklemek istemedi.
Derne Kumandanı Kolağası Mustafa Kemal’in örgütlediği yerel kıyafetli Araplardan rapor aldığı esnada çekilmiş bir fotoğrafı
Sadrazam Hakkı Paşa Hükümeti’nin hataları
Eski Roma Büyükelçisi Hakkı Paşa’nın sadrazamlığında kurulan hükümet, İstanbul’da güç odağı olmaya ve konumunu güçlendirmeye öylesine odaklandı ki, Afrika’daki son Türk toprağı hiçbir zaman öncelik meselesi olamadı. Üstelik İtalyanların, harekâtını en iyi sezmesi gereken kişi de Roma’da uzun yıllar görev yapmış Hakkı Paşa’ydı.
Hatalardan ilki o döneme kadar Trablusgarp’ta 15-20 bin kişilik kuvvet bulunduran ordunun mevcudiyetini azaltmak oldu. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Libya’daki tümenin dörtte üçünde bir kuvveti, Yemen’deki İmam Yahya ayaklanmasını bastırması amacıyla kaydırdı. Bu durum bize gösteriyor ki hükümet, Trablusgarp’taki İtalyan faaliyetlerinin askerî düzeye gelmeyeceği düşünüyor, savunma tedbirlerini ıskalıyordu.
1910 yılının bütçesinden Libya’ya ayrılan ödenek azaltılarak, yarıya indirildi ve yüksek masrafları nedeniyle bölgedeki 2 süvari alayından biri fesih edilerek teke düşürüldü.
Trablusgarp’ta yerel milis güçlerini teşkil eden ve Osmanlı’ya tabii Kuloğulları’nın bir işgal karşısında silahlandırılması amacıyla askerî depolarda tutulan 45 bin kadar silah (Martin marka piyade tüfeği), yenileriyle değiştirilmek üzere bir vapurla İstanbul’a gönderildi ve yenileri yerine koyulmadı.
Trablusgarp’ta iyi bir teşkilatlanma kuran, İtalyan banka ve özel sektörünün yayılmasına göz açtırmayan Vali ve Kumandan Müşir İbrahim Paşa, İtalyanların İstanbul’a baskısı sonucu görevden alındı.2** Harp başladığında yerine tayin edilen Bekir Sami Bey’in zamanında yola çıkmaması yüzünden Trablusgarp’ı örgütleyecek tek bir askerî lider yoktu.
2** İbrahim Paşa’nın görevden alınmasını anlamak mümkün değil. Zira İbrahim Paşa, Trablusgarp’taki İtalyan faaliyetlerine önemli ölçüde kısıtlamalar getiriyordu. Örneğin, İtalyanların misyonerlik faaliyetlerine engel oluyor, İtalyanların yerli halka yönelik karşı propagandalarını engelliyor, İtalyan devletinin Libya madenlerine yönelik hak iddialarına karşı gelip hareket alanını kısıyordu. İtalyan büyükelçiliği ve İtalyan hükümetinin Hakkı Paşa’ya yoğun baskıları sonucunda İbrahim Paşa, Bab-ı Ali tarafından görevden alındı. Sadrazam Hakkı Paşa’nın amacı İtalya’nın tepkisini çekmemek ve aklı sıra İtalyan’nın işgaline sebebiyet vermemekti.
Bununla birlikte Trablusgarp sahiline konuşlanmış olan Hamidiye ve Sultaniye tabyalarının istihkamları onarımdan geçirilmemiş, zayıf ve cephanesi de kısıtlıydı. İtalyanlar tüm bu zayıflıkların farkındaydı ve saha istihbarat birimleri Trablusgarp’taki tüm gelişmeleri tek tek Roma’ya servis ediyordu.

İtalyan İstihbaratı, Osmanlı’nın Tüm Hatalarını Roma’ya Servis Etti
Gerek İtalyan saha istihbaratı gerek Banco di Roma çalışanları ve müşterileri, gerek İtalyanların yerel unsurlar arasına yerleştirdikleri kişiler ya da para karşılığı alınan stratejik önemdeki bilgiler ile ülkedeki tüm Osmanlı hareketleri günü gününe Roma’ya aktarılıyordu.
Osmanlı Devleti’nin yukarıda bahsettiğimiz hatalar ve siyasi olarak içinde bulunduğu karışık durumdan artık(!) istifade etmek isteyen İtalya, 23 Eylül 1911′de İttihat ve Terraki’nin Trablusgarp halkını İtalyanlar aleyhine kışkırttığı ve bu nedenle İtalyanların Libya’yı terk etmek zorunda kaldıklarını iddia eden bir nota verdi. Osmanlı hükümeti safiyane şekilde bu notanın işgale yönelik girişim olacağına ihtimal vermediği için 26 Eylül’de yayımladığı karşı bildiri ile iddiaları reddetmekle yetindi. 28 Eylül’de İtalyan hükümeti İstanbul’a Trablusgarp’ı işgal etmek için ültimatom verdi ve hemen ertesi gün 29 Eylül 1911’de savaş ilan etti. Akabinde İtalyan donanması güneye doğru inerek Trablusgarp’ın sahil şeridini ablukaya aldı. (ATASE Arşivi, Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1 / 9, s. 1) İtalyan işgaline karşı ibrahim Paşa görevinden istifa etti, sadarete Sait Paşa atandı.

Ablukayla yetinmeyen İtalyan donanmasına ait iki gemi Derne’yi bombardıman altına aldı. İtalyan Donanmasının Amirali Paolo Thaon de Ravel, Malta ile Trablusgarp arasındaki telgraf bağlantılarını kesme emrini vermişti. Bu durum yüzünden Trablusgarp valisi ile İstanbul arasında doğrudan iletişim sağlanamamaktaydı. (Revol, Askerî Mecmua, 1940)
Osmanlı Donanması, İtalyanların karşısına çıkacak durumda değil
İtalya’nın “yıldırım” harekâtına Osmanlı donanması da oldukça hazırlıksız yakalanmıştı. Barbaros, Turgut Reis, Mesudiye, Asarı Tevfik muharebe gemileri yaz tatbikatı amacıyla Beyrut’taydılar. Gemiler, İtalya’nın Osmanlı’ya ültimatom verdiği gün Beyrut Limanı’ndan hareket ettiler. 13 gün sonra 1 Ekim’de Çanakkale Boğazı’na gelen gemiler Nara Koyu’na çekildi. Osmanlı donanması İtalyan donanmasının karşısına çıkabilecek güçte değildi. Bunun dışında FethiBülent, Avanullah, Hamidiye, Mecidiye kruvazörleri de İtalyan gemilerinin karşısında şansı yoktu.
1909 yılında Almanya’dan alınan söz konusu muhripler, 22 yaşındaydı ve İtalyanların 10 yaşındaki Guiseppe Garibaldi, Francesco Ferucio zırhlıları ile nispeten daha yaşlı Piemonte, Puglia, Calabria kruvazörleri karşısında pek de şansları yoktu. Bu sebeple donanma komutanlığı savaş boyunca gemileri Çanakkale’de tutmakla yetindi.
Ayrıca İtalyanlar gemi sayısı olarak Türklerden 3 kat fazlaydılar.
Derne Vapuru Libya’da
Eylül 1911’de İtalya’nın hareketliliğine karşı Osmanlı’nın tek aldığı önlem, Derne isimli silah ve cephane taşıyan gemiyi Libya’ya göndermek oldu. Direnişe önemli katkı sağlayan bu gemi, İtalyan donanması tarafından fark edilmeyerek, yükünü başarılı bir şekilde 1 gece de boşaltabildi. 22 Eylül’de yola çıkan Derne 27 Eylül akşamı 25 bin Mavzer tüfeği, 6 bin 182 sandık cephane, 500 çuval elbise, 951 çuval un ve 500 çuval peksimeti savaşacak birliklere ulaştırdı. (ATASE, Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1/9, s. 57)
Kara Harekâtı
Ekim 1912’nin ilk haftası İtalyanların bombardımanları şiddetlenerek devam etti. Trablusgarp Vali Vekili Besim Bey,3** şehri korumakla görevli askerlerin mevzilerini terk ettiğini Tunus ve Mısır üzerindeki muharebe iletişim kablolarıyla İstanbul’a bildirdi.
3** Trablusgarp Valisi İbrahim Paşa görevden alındıktan sonra yerine İstanbul hükümeti tarafından Bekir Sami Bey atandı. Ancak Bekir Sami Bey, nedeni anlaşılmaz bir şekilde göreve gitmeyi 1.5 ay geciktirdiği için savaş başladığında Trablusgarp’taki idare Defterdar Besim Bey’de kaldı. Besim Bey de 5 Ekim 1911’de tutuklanıp Malta’ya gönderildi. Bekir Sami Bey, 10 yıl sonra İngiltere’de Ankara hükümetinin haberi olmadan yaptığı görüşmeler nedeniyle Mustafa Kemal tarafından görevinden alınacaktı.
Yoğun bombardımanlar sonucu İtalyan birlikleri 4 Ekim’de Tobruk’a, 5 Ekim’de başkent Trablus’a girdi. Son güne kadar şehri terk etmeyen Vali Vekili Besim Buy tutuklandı. Sahil şeridinden ileri harekâtlarını sürdüren İtalyanlar, 16 Ekim’de Derne’yi, 20 Ekim’de Bingazi’yi işgal ettiler. Böylece İtalyan genelkurmayı harbin ilk seferini bitirmiş, kıyı şeridindeki stratejik noktaları ele geçirmişti.
Türk subayları Trablusgarp’a gidiyor
Osmanlı Erkan-ı Harbiye Umumiyesi de askerî olarak Libya’ya yardım gönderebilecek durumda değildi. Osmanlı Harbiyesi’nin düşüncesi ilk olarak direnişten yana değil, İtalya ile siyasi olarak barış müzakerelerini sürdürmekti. (ATASE Arşivi, Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1/9, s. 18.) Ancak İtalya’nın işgal girişimleri sonucunda Harbiye Nezareti “barış çabaları”nın boşa olduğuna kani oldu.
Genelkurmay çareyi Sûnusi aşiretlerine destek olup, gerilla harekâtını teşkilatlandırmak için seçkin bir avuç subayı Trablusgarp’a göndermekte buldu. Bu subayların arasında İsmail Enver (Enver Paşa), Mustafa Kemal, Paris Askerî Ataşesi Ali Fethi (Okyar), Teşkilât-ı Mahsusa’nın kurucularından Türk istihbaratının şöhretli isimlerinden Eşref Bey ile Süleyman Askerî Bey, Ömer Naci gibi Osmanlı Harbiyesi’nin gözde kurmay subayları vardı. Bu subaylar, Balkanlarda komitacı faaliyetleriyle gayrinizami harp konusunda ayrıca tecrübe kazanmışlardı.

Doğu Akdeniz’deki İtalyan ablukasından dolayı deniz yoluyla gitme imkanı yoktu. Türk subayları bu yüzden Tunus ve Mısır üzerinden sahte kimliklerle geçmeye çalışacaklardı.
İlk olarak Enver Bey harekete geçti. 1 Ekim 1911’de (Ataşe Arşivi, Kls. Ds. H-l, Fhr. 1/58, s. 118) İstanbul’dan hareket eden Enver Bey, 15 Ekim’de İskenderiye’ye geldi. 1 hafta şehirde kalıp genel vaziyet hakkında gerekli brifingi sağladıktan sonra 23 Ekim’de trenle Bingazi’ye hareket etti. (Koloğlu, a.g.e., s. 6-7)

Mustafa Kemal ise Enver Bey’den 2 hafta önce Trablusgarp’a hareket etmişti. Yanında sonradan kurulacak olan Teşkilâtı Mahsusası’nın fedai kadrosundan, Bab-ı Ali baskınında Harbiye Nazırı Nazım Paşa‘yı gözünü kırpmadan vuracak olan Yakup Cemil Bey de vardı. Mustafa Kemal, 15 Ekim 1911’de İstanbul’dan Mısır’a hareket etmişti. (Ataşe Arşivi, Kls. 34, Ds. 106, Fhr. 26.)
Tunus sınırında devriye İngiliz-Fransız güçlerine yakalanmamak adına Gazeteci Mustafa Şerif mahlasını kullanan Mustafa Kemal, İskenderiye’de 15 gün kaldıktan sonra Nuri (Conker) ve Ali Fuat Beyler ile Tobruk’a ulaştı. (Ataşe Arşivi, Kls. 34, Ds. 106, Fhr. 26) Burada Tobruk Havalisi Kumandanı Edhem Paşa tarafından karşılandılar. Mustafa Kemal bir süre sonra Edhem Paşa’nın yerine Tobruk Kumandanı olacaktı.

Türk Kurmay Heyetinin Stratejisi
Trablusgarp Harbi’nde Türk birliklerinin savunma 3 komutanlığa bölünmüştü. Merkezde Trablusgarp Komutanlığı’nı Albay Neşet Bey, Bingazi Komutanlığı’nı Binbaşı Enver Bey, Derne Komutanlığı’nı önce Ethem Paşa ardından Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal idare etti. (Mustafa Kemal Bey daha sonradan binbaşılığa terfi edilecekti)
Trablusgarp’ta yerel güçlerin içinde Süleyman El-Barunî ön plandaydı. Barunî, İtalyanlara karşı direnişi organize eden en önemli yerel isimdi. (ATASE Arşivi, Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1/28, s. 56) Aynı zamanda Fas, Mısır, Trablusgarp, Çad’da mensupları bulunan Senusilerin lideri Şeyh Ahmet El Senusi de Türk kurmaylara önemli desteklerde bulundu. İtalyanlar, yerel aşiretlerin kendilerine destek vereceklerini düşünüyorlardı. Bu düşüncenin aksine yerel aşiretler Türk subaylarının örgütlenmesi altında cihat ilan ederek İtalyanlara karşı sert direnişler gerçekleştirdiler.
Trablusgarp’a gelen Türk subayları, ilk olarak yerel unsurlarca başlatılan direnişin en büyük eksik yanının aşiretler arası koordinasyon ve iletişimsizlik olduğunu tespit etti. Hemen iletişim kanallarını kullanılabilir hale getiren Türkler, İtalyanların iç bölgelerine ilerlemelerini keserek, onları sahilde tutmayı amaçladı.
Harbiye Nezareti’nce (ilk emir 30 Eylül 1911), Türk birliklerinin kıyı hattından çekilerek İtalyan donanmasının atış gücünün dışında kalması emredildi. Bu yüzden İtalyanlar kıyıya rahat çıkmışlar ve yerleşme imkanı bulmuşlardı.

Türk subayları kıvrak ve çevik hareketlerle kıyıda rahat hareket eden İtalyan karargâhlarına gece baskınlara düzenleterek, düşman kaynakları olabildiğince zarara uğratmaya çalışmışlar ve İtalyanlara rahat vermemişledi. (Okyar, 133-134) 23-25 Ekim 1911’de ard arda iki gün Trablus şehrinin birkaç kilometre dışında savunma mevzisi oluşturan General Caneva kuvvetlerine yapılan taarruzda, İtalyanlar 13 subay, 321 asker kaybettiler. (BA, BEO, Dosya Usulü, Siyasi Kısım, Dosya No: 57)

İtalya savaşın rotasını değiştiriyor
İtalyanlar, Türk harbiyeliler tarafından disiplin altına alınan gayrinizami harp birliklerinin yıpratıcı saldırıları/direnişleri karşısında savaşın rotasını, Beyrut ahalisi üzerine ve Ege’deki adalara kaydırmak zorunda kaldı.
24 Şubat 1912’de Osmanlı donanmasının müdafaa edemeyecek durumda olmasından yaralanan İtalyan donanması, Doğu Akdeniz’den serbestçe geçerek Beyrut’u bombaladı. Beyrut bombalanması görevini Varese, Garibaldi ve Ferrucio zırhlıları üstlendi. İtalyanlar Beyrut limanında karakol vazifesi gören Avnullah korveti ile Ankara torpidotunu batırdı. 1 saatlik harekâtta kıyıdan 3 km içeri ateş eden İtalyan donanması on beş sivilin ölümüne yüzden fazla kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Ayrıca Selanik Bankası, Gümrük Dairesi ve Osmanlı Bankası binaları da hasara uğradı.
Beyrut’un bombalanmasının akabinde İtalya, dizine kadar battığı Trablusgarp çamurundan kurtulmak, ülkedeki direnişi sonlandırmak amacıyla Osmanlı Devleti’nin Ege adaları ve Çanakkale Boğazı üzerinden vurmayı denedi.
Çanakkale Boğazı’nın stratejik olarak zorlanması
Çanakkale’ye karşı bir harekât bekleyen Bahriye Nazırlığı Ocak 1912’de Almanya’dan alınan mayınların hemen boğaza döşenmesine karar verdi. 183 mayın ve 3 mâniadan oluşacak şekilde Çanakkale Boğazı kapatıldı. Mart ayı itibariyle ticaret gemileri Çanakkale Boğazı’ndan yalnızca gündüzleri ve kılavuz gemi eşliğinde geçebiliyorlardı. Aynı zamanda boğazdaki top miktarı 350’ye çıkarılmış, asker mevcudu da 40 bine yükseltilmişti. İtalyan donanması 18 Nisan 1912’de Çanakkale’deki tabyaları ateş altına alsa da başarılı sonuç elde edemedi. (GEN-KUR, Osmanlı-İtalyan Harbi, Ankara, 2016)
İtalya’nın tüm bu sıkıştırma çabalarına karşı Trablusgarp’taki direnişte gevşeme olmadı. Türk harbiyelilerin inadı, yerel unsurların özverili savaşıyla Trablusgarp direnişinde modern silahlarla tam donatımlı İtalyan ordusu başarı elde edemiyordu.
İtalyanlar, Trablusgarp’taki mukavemeti biraz hafifletmek amacıyla Mayıs ayında stratejik durumlarında yine değişikliğe gittiler. Arnavutluk’ta başlattıkları isyana Avusturya’nın da desteğini aldılar. Bununla birlikte savaşı Ege’ye de taşımayı ihmal etmediler.
Rodos ve 12 Ada’nın İşgali
İtalya’nın saldırgan tutumu Doğu Akdeniz’in kilit adası Rodos’un ve On İki adaların işgaliyle devam etti. En acısıysa, İtalyan donanmasının elini kolunu sallayarak Akdeniz’de gezmesi ve istediği adayı işgal etmesiydi. Sakız adasının işgali ve İzmir’in bombalanması fikirleri, İngiltere’nin araya girmesiyle engellenebilmişti.
Nihayetinde 1912’nin yaz dönemi sürdürülen barış görüşmeleri, 12 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’nin yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan Balkan Harbi’nin patlak vermesiyle, Libya’da başarıyla icra edilen gayrinizami harp hareketi durdurulmak zorunda kaldı . Hükümet, 18 Ekim 1912’de İtalya ile masaya oturarak Uşi Anlaşması’nı imza etti.
Hükümetin İtalya ile masaya oturması Trablusgarp’taki subaylar arasında infiale neden oldu. (Edward J. Erickson, 13) Trablusgarp’taki Türk Harbiyeliler, çeşitli yollarla gerek Mısır üzerinden gerek İtalya, Fransa gibi muhtelif Avrupa ülkeleri üzerinden yine gizli yollarla ülkeye dönmeye çalıştılar. (Erickson, 14)
Uşi anlaşmasıyla Afrika’daki son Türk toprağı Trablusgarp elden çıkmış, işgale uğrayan on iki ada da bir daha Türkiye’ye geri verilmemek üzere bırakılmıştı. 3*
- 3* Uşi Antlaşması’yla birlike İtalyanlar Trablusgarp ve Libya karşılığında Rodos ve 12 Ada’dan çekileceklerini belirtseler de Libya’daki Türk askerî varlığının sürdüğünü iddia ederek adaları boşaltmadılar. Bu esnada Balkan Savaşı başladı. Osmanlı, adaların Yunan işgaline karşı İtalya’da kalmasına karar verdi ve savaştan sonra yeniden masaya oturulmasını istedi. Ancak İtalya, Balkan Harbi’ni fırsat bilerek savaş bittikten sonra da adaları Türklere iade etmedi. Böylece Osmanlı Devleti, Libya’nın yanında Ege adaları ile Rodos’u da kaybetmiş oldu.
Osmanlı İmparatorluğu, İtalyanlara karşı Trablusgarp davasında her ne kadar haklı olsa ve genç Harbiyelilerin can fedakârane mücadelelerine rağmen İtalyanların özellikle Ege ve Akdeniz üzerinde oluşturduğu baskıdan dolayı (tabiki Balkan Savaşı’nın da başlaması) Libya’daki direniş müspet bir sonuç vermedi.
Rusya, İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan’ın da İtalyanlardan yana tavır takınmaları, Osmanlı hükümetini uluslararası arenada yalnız kalması ve Libya’nın kaderinin kurtarılması için bir avuç Türk subayının mücadelesi sonuç vermedi.
Değerlendirmemiz
Şundan eminiz ki, İtalyan ordusu Trablusgarp’ta kesin başarı elde edememiş, sahile çakılıp kalmışlardır. Harbiye Nezareti’nin Akdeniz’de İtalyanların karşısına çıkaracak deniz gücünün olmamasından dolayı Türk ve savaşçı Arap birlikleri kıyıdan yalnızca 3-4 km içerilere sokulabilen İtalyanları denize dökemiyordu .
Mısır üzerinden sevkıyatın İngilizlerin bölgedeki sıkı devriyeleri yüzünden zor olması nedeniyle bir avuç Türk subayı, hükümetin Avrupa devletleriyle sulh antlaşmasını imza edene kadar İtalyanları oyalamaya karar vererek canlarını riske atarak çeşitli yollarla Libya’ya gitmişlerdi.
Hükümetin Avrupalı devletlere çözüm amacıyla Tunus ve Mısır benzeri bir yönetim anlayışı teklif etmesini İtalyanlar çeşitli kez araya girerek, barış görüşmelerinin olmamasını sağlamışlardır. İtalya kesin kazanıma kadar savaşı sürdürmekte kararlıydı.
Savaşın Osmanlı hükümetine maliyesi, aylık 180-200 bin liraydı. Trablusgarp’taki Türk birliklerine askerî malzeme ve savaş malzemesi binbir güçlükle Mısır ve Tunus üzerinden İngiliz ve Fransız devriyeleri yerli Arapların yardımıyla atlatılarak yapılabiliyordu. Ancak bu işlemler devletin maliyesini yoruyordu. Bunun dışında hükümetin tek derdi Trablusgarp değildi. Arnavutluk’ta isyanlar çıkmış, Rumeli’ye kargaşa hakimdi. Ahmet Muhtar Paşa “kan kokusu” alıyor ve yakın bir zamanda Balkanlar’da bir savaşın patlayacağını düşünüyordu. ( Cemalettin Efendi, SAYFA 85-86-87) Rumeli’deki tüm redif birlikleri silah altına alınmış, Anadolu’dan da birçok birlik Balkanlara yığılmıştı.
Yenilginin seçim propagandası olarak kullanılması
İttihat ve Terraki yönetiminin, İtalyan yenilgisini seçim propagandası haline getirdiğini ve oldukça ‘şaibeli’ geçen 1912 seçimlerini kazandığını, iktidara gelen yöneticilerin de mutlak gücü eline aldığını da hatırlatmalıyız.
Afrika’da Türk-Arap İmparatorluğu fikri
Orhan Koloğlu‘nun Trablusgarp’taki Türk Subayları kitabında Enver Paşa’nın mektuplarında yer verdiği ve Enver Paşa’nın Harbiye Nezareti 14 Teşrinevvel 1328 tarihli (27 Ekim 1912) Harbiye Nezareti’ne gönderdiği şifreli telgrafta (belge kaynağı ATASE Arşivi, Türk İtalyan Savaşı, 167 Numaralı Dosya, 37 klasör numaralı, Fihrist 1) görüldüğü üzere, Türk subayları Bütün Afrika’yı içine alan bir Türk-Arap İmparatorluğu kurma düşüncesindeydi. Şeyh Sununi’nin manevi varlığı altında Osmanlı şehzadelerinden biri hükümdar olacaktı. Trablusgarp’ta 1 yıldan fazla süredir İtalyanlara destansı mücadeleler veren Türk subaylarının düşüncelerinden biri de buydu. Bu durum Osmanlı Harbiye Nezareti’nin mükemmeliyetçi yapısı ve o neslin ne kadar parlak, fevkalade nitelikte olmasını görmemiz açısından şahane bir örnektir.
Türk subayları, hükümetin İtalyanlarla barış antlaşması karşısında manevi olarak çöküntü yaşadılar. En büyük üzüntüyü yaşayan Enver Paşa olmuştu. Koloğlu’ndan öğreniyoruz ki, Enver Bey, Trablusgarp’ı kişisel bir sorun haline getirmişti. Duygusal bir yapıya sahip olan Enver Bey, bölgedeki tüm kadın, çocuk ve erkekleri düşmanla karşı karşıya bıraktığını düşünerek, kahrolmuştu.
Enver Bey ayrıca 40 Libyalı çocuğu İstanbul’a göndererek bunların subay eğitimi almalarını sağlamıştı. Bu çocuklar 3 yıl sonra 1917’de Libya’ya döndüklerinden 1932’li yıllara kadar sürecek olan mücadelenin taşıyıcıları olacaktı. Balkan Harbi dolayısıyla memlekete dönmek zorunda kalan Enver Bey, Aziz Bey (istihbaratçı) ve Yüzbaşı Reşit Bey’i burada bırakarak yurda dönmüştür.
Kaynakça:
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı Arşivi, Osmanlı-İtalyan Harbi (1911-1912);
– Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1/9, s. 18
– Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1/28, s. 56
– Kls. 57, Ds. H-l, Fhr. 1 / 9, s. 1
Başbakanlık Osmanlı Arşivi;
-Dosya Usulü, Siyasi Kısım, Dosya No: 57.
Orhan Koloğlu, Trablusgarb Savaşı (1911-12) ve Türk Subayları, Bas. Yay. Gn. Md., Ankara 1979, s. 23
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Osmanlı-İtalyan Harbi (1911- 1912), Genelkurmay Başkanlığı, Ankara, 2016
Mebrure Değer, Doktor Hüsnü Bey’in Not Defterinden Trablusgarp Savaşı, İstanbul, 1998
Şerafettin Turan, Rodos ve 12 Ada’nın Türk Hâkimiyetinden Çıkışı, Belleten, Cilt 39, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Ankara, 1965
Hamdi Ertuna, 1911-1912 Osmanlı-İtalyan Harbi ve Kolağası Mustafa Kemal, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984
“Trablusgarb Savaşı Sırasında İtalya’nın Beyrut’u Bombardımanı”, Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi, XVII/51, Ankara 2001
İ. Revol, 1911-1912 Türk-İtalyan Harbi, Çev.: Kadri Demirkaya, Askerî Mecmua, 1 Eylül 1940, Sayı 58, s. 39
R. Robinson-J.Gallagher, Africa and Wictorians: The Climax of Imperealism, 1968
Selim Deringil, Simgeden Millete II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e Devlet ve Millet, İletişim yayınları, 2007
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s. 133-134.
Şeyhülislam Cemalettin Efendi, Siyasî Hatıralarım, Tercüman, 1978
Edward J. Erickson, Mustafa Kemal Atatürk, Osprey Askerî Tarih Serisi, Büyük Komutanlar, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2013
Ryan K. Noppen, Ottoman Navy Warships 1914-18, Osprey
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 1987
Hale Şavgın, Trablusgarp Savaşı Ve 1911-1912 Türk-İtalyan İlişkileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2019 Ankara
* Başlıkta esinlenilen “Harbiyeli Aldanmaz” için, Osman Deniz‘in “Parola: Harbiyeli Aldanmaz” kitabına bakınız. Yapı Kredi Yayınları
Dijital kaynaklar:
Murat Bardakçı, Habertürk, 30 Aralık 2019 – Bundan Yüz Küsur Sene Önce Libya Savunmamızın Hatırası Olan Nadir Fotoğraflar